Neyse, Japonlara donelim. Bu insanlar trenlerde inanilmaz yayik oturuyorlar. 4 kisinin oturabilecegi yere 2 kisi oturuyorlar. Ayakta bir suru insan oluyor, kimse de "biraz kayar misin kardesim biz de oturalim" demiyor. Tabi ki ben diyorum ve guzelce de oturuyorum. Ayrica guzide yurdum insaninin "arkaya ilerleyelim otobusun arkasi da ayni yere gidiyor" olayi burdaki trenler icin gecerli degil. Tren diyorum cunku burda otobusler cok az, her yere sehirici-sehirlerarasi trenlerle gidiliyor. Tren degistire degistire Japonya'nin bir ucundan digerine gitmek mumkun. Neyse, gecen uzak bir yere gidiyorum. Aynen soyle bir anons yapildi: " Trenin 1,2,3,4 nolu vagonlari havaalanina, 5,6,7,8 nolu vagonlari Wakayama'ya gitmektedir. Yanlis vagondaysaniz bir sonraki duraga kadar lutfen vagon degistirin." Burada vagonlar arasi gecis var ve hep merak etmistim vagonlar arasi gecise ne gerek var, bu insanlar niye dolanip duruyorlar bir vagondan digerine diye. Bu yuzdenmis. Demek ki burada sadece bindigin trene degil, bindigin vagona da dikkat etmek gerekiyormus.
Sonbahar ve ilkbahar Japonya'da cok onemli ve en sevilen mevsimler. Ilkbaharda "sakura" adi verilen kiraz agaclari cicek actigi, sonbaharda da yapraklar kirmizilastigi icin agaclardaki bu dogal degisimi izlemek muthis bir eglence onlar icin. Tum sonbahar boyunca Japon arkadaslarimin konustugu tek bir kelime vardi: "Kouyou". Kouyou, japonca yapraklarin sonbaharda renk degistirmesine verilen isim. Bunu icin kelime turetmisler yani. Tapinaklarda sonbaharin serefine isiklandirmalar filan yapildi. Inanilmaz olay yaratildi yani. 2 ay boyunca cevremdeki butun Japonlar kouyou izlemeye gidelim diyip durdular.


Neyse tapinaga ozellikle hava kararmasina yarim saat kala girdik ki biz icerdeyken hava kararsin, isiklandirma baslasin onu da gorelim. Ama cakallik da bir yere kadarmis. Isiklandirma icin bastan bilet alip iceri girmek gerekiyormus. Icerdeki herkesi disari cikardilar, biz de cikmak zorunda kaldik.


Kasim sonunda 3 gunluk tatili firsat bilerek Wakayama'ya Turkiye'den tanidigim Nao'nun evine gittik. Japonlar gercekten cok misafirperver, 3 gun boyunca elimizi sicak sudan soguk suya sokmadik. Annesi bize super yemekler hazirladi, mangal bile yapti.

Super diyorum, gercekten herseyi bayila bayila yedim. Japon yemeklerinden de sevdigim yemekler olabiliyormus demek ki. Bu mesela en sevdigim Japon yemegi "yakisoba". Lahana, sogan, havuc gibi sebzeleri et veya tavukla, noodle ve yakisoba sosuyla pisiriyorsunuz. Bu kadar da kolay. Yakisoba sosu aldim bile, Turkiye'de de yapacagim. Ayrica Japonlarin mangal anlayisi bizden biraz farkli. Lahana ve balkabagi filan vardi misal. Enterasan ama guzeldi.


Burasi da Ertugrul Sehitligi. Sehitlige giderken yolda bir de kocaman bir nazar boncugu heykeli var. Komik olmus.
Donuste de dunya'da panda sayisinin en yuksek oldugu eglence parki-hayvanat bahcesi karisimi bir yere gittik.

Ayrica gelismis ulke iste her yerde kendini belli ediyor. Adamlar sadece Tokyo'ya odaklanmamis. Ulkenin heryerini gelistirmisler. Bizde boyle insanlarin akin akin panda gormeye geldigi bir hayvanat bahcesi olsa Erzurum'da mi olur? Hayir Istanbul'da olur. Ama burda Erzurum'da olabiliyor iste.
Ne kadar birikmis yazacaklarim. Burda evlerde kalorifer sistemi yok. Klimayla isiniyorlar. Ama klimayi da kar yagana kadar acmiyorlar sanirim. Hava cogunlukla gunesli olsa da kis olmasi sebebiyle cok soguk. Homestay yapan arkadaslarim surekli evlerin buz gibi oldugundan sikayet ediyorlar. Japonca hocamiz da heryerde satilan, bele, karina filan koyulan isitici bez tarzi seylerden bahsetti. Sogukta oturup bellerine sicak su torbasi filan koyuyorlar demek ki. Bu ne cimrilik. Neyseki yurtta kaliyorum ben.

Verdigi cevap: "emlakciya gidip sorsan daha kolay bence"
Bu arada kendisi emlakcida calisiyor!
Neyse nazlanmayi birakip sagolsun buldu sonunda. Sonra buldugu ofisin gercek adresini istedim. Yazdigi mesaji aynen aktariyorum:
"ne kadar zahmetli ders aliyon. tamam aksam bakacam olur mu?"
Yine baska birgun attigi mesaj:
"Naber canim, ben isteyim satilik evin onunde oturup musteri bekliyorum, kimse gelmiyor, hava da soguk."
Ben de sasirdim cunku ben ve Didem yani gecen yilki ev arkadaslari "canim"li konusmadigimiz icin Yoshi de "canim"li konusmazdi. Hayirdir dedim Yoshi, canim filan ne is?
Cevabi soyle oldu: "artik kiz gibi konusacam"
Dun gelen mesaji da artik kendisine Super Japonluk'tan ote bir sifat bulmami gerektirdi:
"Ye'cuc Me'cuc ne demek? Eski argo olabilir"
Iyi ki tanimisim Yoshi seni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder