16 Ekim 2008 Perşembe

Acikcasi, bir sure tartistik...

Uzun bir aradan sonra herkeslere merhaba. Once bilgisayarimin bozuk olmasi, sonra da Tokyo seyahatim ve daha sonrasinda sinav haftam sebebiyle boyle bir ara vermek durumunda kaldim. Bu arada neler oldu neler degil, bircogunu unuttum.

Yine de kertenkelesini dolastiran adami unutmam mumkun degil. Yolda yuruyorum, bir baktim kertenkele. Sonra bir de ne goreyim. Tasmasi var. Adam kertenkelesini almis, kucucuk bir tasma takmis dolastiriyor. Soka girmis olmam sebebiyle fotograf cekemedim. Simdi fotograf yok diye inanmazsiniz da. Belli bir refah seviyesinden sonra insanlar artik ne yapacagini sasiriyor galiba.

Ayrica bu Japonlar'a acilen birinin burun silmenin ayip olmadigini anlatmasi lazim. Havalarin nispeten sogumasi sebebiyle etraf nezle olmus Japon dolu. Ve burda toplum icinde burun silmek ayip sayildigi ya da utandiklari icin burunlarini silmek yerine surekli cekiyorlar ve etraftakileri deli ediyorlar. Hayir bence sumugunu silmeyip cekmek suretiyle sumuklu dolasmak daha ayip. Bugun kutuphanede birine nerdeyse gidip pecete uzatiyordum da gururu kirilir harakiri yapar diye uzatmadim ama sinirden cildirdim.

Okulun sadece kuluplere ayirdigi koskocaman 4 katli bir kulup binasi var. Icinde boks ringinden cay seremonisi odalarina kadar hersey var. Bir de disarda 8-10 tane futbol sahasi, tenis kortu vs. var. Bogazici ne yapsak da kulupleri azaltsak, odalarini ellerinden alsak, faaliyetlerini engellesek diye dusunurken, burasi tam tersi. Burada universite hayatinin en onemli parcalarindan biri kulup hayati. Ben de eksik kalmayayim diye "ikebana" yani cicek duzenleme sanati kulubune gittim. Gitmez olaydim. Birincisi benim burda bitkilere alerjim var galiba kasinmaktan oldum. Ikincisi Japonlar zaten ahestelikleriyle beni deli ediyorlar, bir de sanat yaparken ki yavasliklarini dusunun. Dizlerimizin uzerine oturduk, onumuzde cicekler, yasli bir teyze olan ogretmeni dinledik. Surekli kafalar egilip selam veriliyor, saygi gosteriliyor falan. Benim sanat eserim de bu. Hic zor birsey degil. Suyun icinde veya sungerimsi birseyin ustunde cicekleri koyacak delikler var, oralara cicekleri koyuyorsunuz. Bu kadar.

Geldigimden beri en cok garipsedigim seylerden biri de trende gorevlilerin bir vagondan digerine gecerken yolculara egilerek selam vermeleri. Herkes uyuyor olsa, vagonda kimse olmasa da illa egilip selam veriyorlar. Uzuluyorum, zira kimse sallamiyor kendilerini.

Gelelim Tokyo'ya. 4 gunluk Tokyo seyahatimden aklimda kalanlar itis kakis binilen trenler, itisip kakisilsa da binilemeyen ve gorevli tarafindan disari cekilen insanlar, super Japon Tokyo Kulesi fatihi Yoshiko, inanilmaz tesaduf Patriksan ve Yigit'in 4 gun boyunca hic susmadan konusabilme becerisi.




Japonya'ya gelmeden once en cok merak ettigim sey gorevli tarafindan itilme suretiyle binilebilen trenlerdi . Cok sukur bunu da yasadim. Japonlari kibar, narin insanlar diye bilirdiniz degil mi? Trene binmek soz konusu oldugunda bu boyle degil. Boyle bir itis kakis ben Turkiye'de gormedim. Tren geldiginde vagonun onunde olusan sirada trene binmek icin harekete gecmenize gerek kalmiyor cunku kalabalik tarafindan zaten trene dogru surukleniyorsunuz. Biz de suruklenmis tam vagonun kapisina gelmistik ki disari dogru bir itis kakis basladi. Bildiginiz iceri itilen insanlar disari puskurdu. Gorevli geldi insanlari ayirdi, kapilar zorla kapandi ve biz de trene binemeyen insanlar olarak kalakaldik.

Siranin en onunde diger treni bekledik, tren geldi ve hayatimin en garip tesadufunu yasadim. Gelen trende o kalabalik icinde Patriksan tam karsimda durdu ve ikimiz de inanamayarak el salladik birbirimize. Bu Patrik isimli arkadas Japonca sinifindan iletisim kurdugum nadir Amerikalilardan biri . 3 gunluk tatili firsat bilerek o da Tokyo'ya gelmis ve tesadufe bak ki koskoca Tokyo'da ayni istasyonda, ayni vagonda ve o kalabalik icinde karsilasiyoruz. Dunya hakikaten kucuk.


Okuldaki uluslararasi festivalde Turkiye masasi acacagimiz icin 1 ay kadar once konsolosluga brosur, poster, kiyafet vs. istegimi belirten bir e-mail atmistim. Cevap gelmemisti. Telefonla aramistim. Acmamislardi. Bunun uzerine hazir Tokyo'ya gitmisken konsolosluga ugrayalim, bir hallerini soralim, nedir dertleri ogrenelim dedik. E-maili gormediklerini, telefonun da nasil olup acilmadigini bilmediklerini soylediler. Burda acil bir sey olup da konsolosluga ihtiyacim olsa yandim demek ki. Binbir yalan dolanla geleneksel kiyafetlerimizden vermediler. Halbusu Tokyo Gaidai Universitesi Turkce bolumune her yil veriyorlar, Yoshiko'dan biliyorum. Japonlara veriyorlar, bizi hic sallamadilar. Zaten en basta e-maillere cevap vermiyorlar diye deli olmustum, iyice sinirlendim, sikayet edesim geldi. Ama kimi kime sikayet ediyorsun. Bir kac brosur, tanitim filmi vs. aldik donduk. Bir daha insallah isim dusmez.


Tokyo'da Yoshiko, Nao, Mizuho, Lara ve tabi ki Yigit sagolsunlar bizi bayagi gezdirdiler. Okuyorlarsa kendilerine burdan da tesekkurlerimi iletmek istiyorum. Gezimizin nesesi her zamanki gibi Yoshiko'ydu. "Acikcasi, bir sure tartistik..." tarzi cumleleriyle bir yazarla beraber geziyormussunuz duygusu uyandiran artik Turklesmis bir Japon kendisi. Ama hala Japon cunku hala kendisini anlamakta gucluk cekiyorum. Daha once Tokyo kulesinde calismis olmasi sebebiyle calisanlar tarafindan taninmak istemeyip 4 gun boyunca Tokyo kulesine gitmemek icin binbir bahane yaratan kahraman Yoshiko, 4. gunun aksami nihayet kuleye gittigimizde bize 5 tane beles bilet ayarladi. Basta taninmamak icin gitmek istemiyorsun, sonra da gidince tanesi 20 ytlden 5 tane bileti belese ayarliyorsun. Kahramansin, super Japonsun da bu nasil bir celiskidir anlamadim.


Burasi Akihabara diye bilinen Tokyo'nun elektronik sehri. Burda birseyler dagitan kizlar niyeyse hizmetci kiyafeti tarzi kiyafetlerle dolasiyorlar. Fotograf cekmek istedik, yasaklandigini soylediler. Bunlar gizlice cekme cabalarimiz.








Tokyo'ya komsu olan Japonya'nin eski baskenti Kamakura'da tapinakta dugun gorduk. Bunlar gelinle, damat. Gelinin ilerlemesi gerekirken tum dugun alayini bekletip, samuray beyini kizdirip bize poz veriyor olmasi sizce de garip degil mi?


Tokyo da boyle bir Japon sehri iste. Herhangi bir buyuk bir sehirden tek farki barindirdigi milyonlarca Japon. Gorulmesi gereken de sehrin kendisi degil insanlari zaten. Japonlar ve Japonlar.










5 Ekim 2008 Pazar

Domatees Bibeer Patlicaaan

Japonca Oosakajin diye tabir edilen Osakalilara bayiliyorum. Bu guzide sehrimizin insanlari Japonya'da, kurallara uymamakla, kirmizi isikta gecmekle ve cevval, atakan, dusuncelerini pat diye soyleyen insanlariyla unlu. Tanidik geldi degil mi? Evet uyum saglamakta hic zorluk cekmiyorum. Kirmizi yanarken yol bossa atlayiveriyorum kimse yadirgamiyor. Sikiysa Tokyo'da yap bunu. Sonra bizim carsida pazarda her seye karisan teyzelerimizden var burda da. Gecen elmalara bakiyorum kirmizi mi alsam yesil mi diye, teyzenin biri hemen atladi, ben yesili cok seviyorum daha lezzetli degil mi diye. Bir de yollarda Iburamu Taturosesu'dan turkuler soyleyerek dolasan amcalar var. En bombasi da gecen gun yurdun onunden tomatooo, piimaaan, natsu natsu diye bagiran zerzevatci gecti. Evet bildiginiz Hisarustu'nun overlokcusu gibi bu da Osaka'nin zerzevatcisi. Yukarida Japonya'dan Oosakajin manzaralari. Ben de Oosakajinim bir yerde.

Adeta bir Japon miknatisi gibiyim. Yurdumuzun babasi sertligi ve kimseyle konusmamasiyla unlu. Ama biz niyeyse cok iyi anlasiyoruz. Surekli mutfakta karsilasiyoruz ve konusuyoruz. Hep mutfakta karsilasmamiz dolayisiyla bana yemek yemeyi cok sevdigin belli uzamissin kavak gibi dedi. Evet o da Oosakajin. Gecende de Turkiye'ye komsu ulkelerin cok olmasi sebebiyle ne kadar zor durumda oldugumuzu soyleyip surekli kavga edip etmedigimizi sordu. Japonya ada ulkesi olmasina ragmen bizim bir suru sorunumuz oluyor diye de ekledi.Eee atalari samuray.

Bu Japonlarda beni benden alan bir durum da yardim edemeyince kahrolmalari. Gecen gun bilgisayarim coktu. Okula goturdum. Dedim acamiyorum bilgisayarim bozuldu. Dediler kapagini mi kaldiramiyorsun. Coktugunu anlatmaya calistim. Bu sefer de pili mi bitti dediler. Ne pili ne kapagi deli etmeyin adami Japon musunuz diye cemkirmek istedim, Japonca'da cemkirme sozcukleri olmadigi icin yapamadim. Neyse gosterme yontemiyle derdimi anlatabildim sonunda. Leblebi dedigim halde anlamadiklari icin yuzlerce dilenen ozurden sonra bilgisayar bolumune gittik beraber. Cumartesi ogleden sonra olmasi sebebiyle erken cikmislar. Cumartesi olmasina ragmen gelmisler ama azicik erken ciktilar diye adam ozur dileye dileye mahvoldu, pazartesiye kadar bekleyebilir misiniz diyor utana sikila. Yerlere kadar egiliyor, utancindan gozume bakamiyor falan. Dedim sikma canini olur boyle seyler, beklerim ben pazartesiye kadar uzulme sen.

Gelelim haftanin en guzel olayina. Japon yemeklerini ne kadar cok! sevsem de kebapsiz daha fazla dayanamayacagimi anlayinca bayram kutlamasini bahane ederek dedim hadi Turk Restorani'na gidelim. Gitmek isteyen Japon arkadaslarimiz da oldugu icin 10 kisilik yer ayirttim once. Sonra kulaktan kulaga haber herkese ulasmis bir baktim 25 kisilik bir united colors of Kansai Gaidai grubu olmusuz(dansoz oldugunun duyulmasinin etkisi oldugunu zannediyorum). Neyse aradim bir daha restorani, dediler o kadar yerimiz yok. Herkese bir daha sorup daha ileri bir tarihe 25 kisilik yer ayirttim. Ama bu sefer de o tarihe kadar sayinin 40a cikmasindan korkuyorum. Ne dansoz meraklisi milletmis bunlar anlamadim.



Neyse biz yeri o kadar ayirttik bosa gitmesin, hem o kadar da bekleyemeyiz agzimizin suyu akti bir kere, gizlice Turkler olarak gidelim dedik. Ben, Pinar, Onur ve Zekeriya dedigimiz Onur'un Amerikan kankasi olarak gittik. Icerisi Japon kayniyordu. Efendim Japonya orasi ne var sasircak demeyin Turk Restorani'na bu kadar ilgi beklemiyordum. Neyse uzun bir aradan sonra herhangi bir restoranda garsonlarla Turkce konusmanin verdigi mutluluk inanilmazdi. Bir de Zac (Zekeriya) gider ayak ogrettigimiz "bujiler meme yapmis" kalibini garsona soylemeseydi iyiydi ama neyse. Yemeklerin tadi dogal olarak Turkiye'dekilerle degisiklik gostermekle birlikte hic de fena degildi. Ama onlar da Japonya'ya hemen uyum saglamislar, porsiyonlar pahali ve kucucuktu. Ayrica bir kebapcida masaya pide gelmez mi. Hayir efendim oyle hemen gelmez ama 300 yeni verirsen gelir. Neyse biz kebaplarimizi yerken Japon dansoz geldi. Kapi gicirtisina oynama becerisini gosteren yurdum insanlari biz gobek havasini duyunca tabi ki yerimizde duramadik ve dansozle beraber gobek attik. Normalde asla gobek atmayan-atamayan- Japonlar da bizden cesaret alip kalktilar, haydi Caponlar eller havaya yaptik beraber. Bu da gobek atan Caponlarin resmi. Flashtan utanip kacarlar diye flashsiz cektim o yuzden karanlik biraz.



Gelelim gunun yemegine kismina. Simdi size sorarim beyti mi sushi mi?